14 Ocak 2014 Salı

Dumansız Hayata Geçin...



DUMANLI HAYAT

“Mutluluk ve Gülmek” ana temasıyla yola çıkan bir blog sayfasında kasvetli bir başlıkla yazı yayınlamak garip gelecektir. Lakin bir sağlıkçı gözüyle, hem de bir müddet sigara sayesinde bu dumanlı hayatın esiri olmuş birinin gözüyle bir şeyler yazmak istedim.
Aslında çoğu insanın başladığı yaşlar değildi benim dumanlı hayatla tanıştığım yıllar. Hani o lise yılları vardır ya. Büyümenin belgesidir ya da arkadaşlar arasında kabul görmenin en büyük simgesidir elde bir sigara. Büyüdüğünü haykırmanın göstergesidir sigara. Cebinden çıkardığı bir paket sigarayı yanındakilere ikram etmektir cömertlik.  Ne kadar da masumane gözüküyor bu sigara. Ben bu yıllarımda belki de yatılı bir okulda okumanın verdiği baskı nedeniyle hiç tanışmadım.  Hiç cömert olmadım, dumanı üfleyerek büyüdüğümü ne mutlu ki gösteremedim.
Üniversite yıllarına kadar sigara bir düşman gibiydi. İçenlerden uzaklaşır aynı ortamlarda bile bulunmazdım.  Bir sağlık çalışanı olacak olmanın verdiği özgüvenle,  daha çok sigaraya karşı çıkmaya başlamıştım. Ama zamanla bu düşmanlık her arkadaşımın ağzında görmekten midir, onarın her yemek sonrası ya da, çayın yanında sürekli sigara içmelerinden midir bilememem ama sempatiye dönüştü. Artık düşman gibi değil de içenlere, size saygım var modlarındaydım. Hatta eş dost toplantılarında bir tane yakıp öylesine tüttürüyordum. “Canım bunda ne var ki, sanki tiryaki miyim” diyerek birer birer dumanlı hayata geçişe başlamıştım.  Bu arada bir paket sigara alayım yanımda bulunsun, sürekli arkadaşlardan otlanmak olmuyor düşüncesiyle ilk paket sigaramda artık cebimdeydi. Belki lise yıllarımda değil ama üniversite hayatımda bende sigara ikram eder olmuştum. Artık bende Cömert bir insandım.

 Acilde nöbet tuttuğum zamanlarda paketler yetmiyordu artık. Sürekli içmek için bahaneler üretmeye çalışıyordum. Bir trafik kazası gelmiştir, küçücük bir çocuk can çekişmektedir, tüm ekip elinden geleni yapıyor ama kahrolası monitör düz çizgiden başka bir şey göstermiyordu. Kulakları tırmalayan o sürekli bip sesi hiç susmuyordu. Hayata tutunamıyordu o masum beden. Dışarda Annesi, babası hıçkıra hıçkıra ağlarken, onlara,o çocuğun artık yaşamadığını nasıl söyleyecektik ki? Bunu kelimelere nasıl dökecektik ki? Gözlerim dolu dolu kendimi dışarı atıyordum. Hemen bir sigara yakıp rahatlamaya çalışıyordum. Aslında bırakın rahatlamayı, iyice sıkıntıya giriyor nefes dahi alamıyordum. Ama gözümden akan bir damla yaşı gizleyecek tek şeydi o duman. Neden ağlıyorsuna verilecek en güzel cevaptı “gözüme duman kaçtı”.   Veya bir acil hasta gelmiştir, hayati tüm fonksiyonları bitmiştir. Tüm ekip canla başla müdahale etmektedir. Doktoru, hemşiresi hastanın etrafında harıl harıl o bedeni hayatta tutma uğraşı içindedirler.  Aderenalinler, atropinler,aminocardoller ve daha neler neler. Biranda sürekli bip sesi kesik kesiğe dönüyor, tüm gözler bir anda monitöre de. Evet, başarmıştık o zikzak çizgiler gelmişti. Hasta hayata yeniden dönmüştü. Bu mutluluk nasıl bir şeydir anlatılmaz işte. Hemen kendimi dışarı  atıyor ve keyiften yakıyordum bu sefer sigarayı. Günler günleri, aylar yılları kovalıyor zaman hızla akıp geçiyor, ben kendimi kandırmaya devam ediyor  ve bu dumanlı hayatın  esiri oluyordum.
Hala kendimi kandırmaya devamda ediyordum ama. “Ben tiryaki değilim ya”. “Sadece sigara içmek hoşuma gidiyor” diye. “Günde en fazla bir paket içiyorum zaten, istesem o gün bırakırım” yalanlarıyla kendimi avutuyordum. Oysa daha dün düşman gözüyle baktığım bu lanet sigara 5 yıldır hayatımın içindeydi. Ve her gün biraz daha içimi karartmaya devam ediyordu. Her çektiğim nefesle o dumanı ciğerlerime alıyordum ve geri üflüyordum. Olay bu kadar basitti belki. Oysa Akciğerlerimin temiz hava yerine sigara dumanı dolmasıyla, kanım oksijen yerine sigara dumanında bulunan tam 4000 adet zehirli gazla buluşuyor ve tüm vücuduma yavaş yavaş bu zehirleri taşıyordu. Merdiven çıkarken tıkanmaya başlamıştım, uzun yol yürüyemiyordum, sabahları ağzımda zehir gibi bir tat vardı, is okuyordum ama daha kanser olmamıştım.
Evet, tam beş yıl bu dumanlı hayatın esiri olmuştum. Maddi olarak yakıp dumanını üflediğim paraları hiç düşünmüyorum bile. Her boş bulduğumuz yere ağaçlar dikip dünyaya daha temiz bir hava sağlamaya çalışırken, içimize direk sigara dumanı çekmek nasıl bir mantık hala anlamış değilim. Bir sabah, yine ağzımda o zehir tatla uyanıp, daha gözlerimi açmadan lavaboya koşup, diş macununa sarıldığımda, bu lanet şeyden kurtulmaya karar verdim. Kendime şunu söyledim. “Hiçbir şey benim sağlığımdan önemli değil” ve “Ey sigara! Sen nesin ki ben senin esirin oldum, ben senden kurtulamayacak kadar iradesiz değilim”. Yani olay bu işi gerçekten bırakmak istemek te. O gün kendime söz verdim ne olursa olsun asla bir daha seni azıma almayacağım. Sözümü de tuttum. Varsın sigara içmeyene çocuk desinler, varsın sigara ikram etmeyene cömert demesinler. Ama şunu biliyorum ki, artık sürekli öksüren, tıksıran, spor yaparken tıkanıp kalan, is kokan, her gün biraz daha eriyen, hasta olan, hasta adayı olan, kanser olan, kanser adayı olan, kalp problemi yaşayan ya da yaşama ihtimali olan bir olmayacağım.
 Elbette her kesin yaşayacağı bir ömür var. Bende bu ömrümü yaşayacağım. Ama şunu biliyorum ki sigara içmediğim için bu kadar kaliteli yaşayacağım. Gelin bir başlangıçta siz yapın. Sizin için çok geç olmadan, hasta yataklara düşmeden, yarın ah keşke demeden kendinize, daha doğrusu vücudunuza, organlarınıza bir iyilik yapın. Kurtulun bu illetten. Unutmayın sigara ne üzüntünüzü, dertlerinizi yok edecek anti deprasan bir madde ne de sevincinizi paylaşacağınız bir dost, arkadaş değil.
Dumansız ve sigarasız günler dileğiyle...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder